13 Kasım 2011 Pazar

Varşova Günleri-3


3.gün
İşte güzel bir gezinin sonuna geldim! Bugun son günüm ve hava soguk sevimsiz. Gökyüzü sabahtan karanlık yani neredeyse. Üstelik düne göre hem daha iyiyim hem de daha kötü burnum akmıyor ama sesim de çıkmıyor… Bir Pazar günü. Pazar günlerini genel olarak severim. Aslında akşamına dogru tadı biraz kacar ama o saate kadar miskinlik, dinlenmişlik ve bol yiyecek hakimdir genelde ortama. Riga’da genelde bu unsurlar yerine başka şeyler hakim oluyor pazarıma. Bu sabah geç uyandım. Kahvaltımızı yaptık ardından televizyon karşısına geçip National Geographic kanalını açtım resmen kuruldum köşeye izledim arada bir uyukladım. Kısacası dinlendim…
Ögleden sonra kuzenimle son anda neler yapabiliriz diye düşündük ve dışarı çıktı şehirde son bir tur atalım dedik. Hava inanılmaz soguktu bugune kadar bu kadar üşümemiştim yani. Cidden felaketti. Neyse önce bir ikinci el, antika eşyaların satıldığı bir pazara gittik. Aslında oldukça ilginç bir yerdi. Çok fazla eski, ayrıntısı derin olan parçalar vardı. Ee tabii bi o kadar da işe yaramaz çöpler vardı. İnsanların yüzü de eskiydi, yani aslında sattıkları şeylerden aşağı kalır yanları yoktu. Değişik şeyler gördük, beğendiğimiz şeyler oldu. Böyle yerleri aslında severim. Özellikle benim de gittiğim yerler var sırf eski fotoğraf toplamak için. Bu eşyaları, fotoları görünce yaşanmışlıkları merak ederim kendime hakim olamam. Çıkarımlar yaparım türlüce ve aklımda hep aynı soru olur acaba yıllar sonra benimkiler de mi böyle olacak?

Warsaw Old Town'dan eski bir foto

Hava iyice soğuduğu için hızla arabaya doğru yol aldık. Bu pazarın kuruldugu semtte eski Sovyet blokları bulunuyor. Sevimsiz ve soğuklar. Kim ne derse desin benim için soğuklar. Kafamda yine deli sorularla o sevimsiz bloklara bakaraktan uzaklaşıyoruz oradan. Soğuktan ellerimiz resmen donmuş durumda. Sonra kuzenim beni bir zamanlar Yahudilerin abluka altında yaşadıkları Jewish Ghetto olarak bilinen, zamanında duvarla çevrilmiş olan bölgeye götürüyor. Amacımız o günden bugüne kalan duvarın bir kısmını görmek. Büyük gökdelenlerin arasında kalmış ufacık bir ayrıntı belki de çoğu insan için ama aslında oraya gittiğinizde bazı şeyleri derinden hissediyorsunuz. Çok basitçe anlatılamayacak şeyleri mesela.. İnsanlık tarihine duyulan şaşkınlıkla karışık üzüntü mesela. Bilemiyorum nasıl anlatılır başka. Bu duvarın kalıntısı halen insanların oturduğu evlerin ortak bahçelerinde yer aldığı için içeriye normal yollardan girmeniz çok kolay olmuyor. Kaçak yollarla girmeyi düşünürken, bloğun kapısında birilerini görüyoruz ve kapıyı bizim için açıyorlar. Onlardan öğreniyoruz ki içeride bir apartmanın altında bir de müze varmış. İyi diyoruz önce bir duvarı görelim.. http://en.wikipedia.org/wiki/Warsaw_Ghetto

Duvarın dış taraftaki kısmı

Duvar haliyle biraz isli, kararmış birkaç kandil var üzerindeki oyuklarda.. Üzerinde zamanın gerçek gettosunun sınırlarını gösteren bir kroki bulunuyor. Etkileyici bir yer. Aynı zamanda söylemeden geçemeyeceğim, bu apartmanların bulunduğu bölge hala bir gettodan farksız yani. 




Bize söylenen müzeye de giriyoruz. Orada öğreniyoruz ki aslında buraya girmenin de normal bi yolu varmış:D Bir üst sokaktaki kapıyı deneyebilirmişiz. Müze falan yazdım da, öyle gözünüzde kocaman ohh şatafatlı bir şey canlanmasın bir apartmanın alt katında, biraz rutubetli, ufak bir daire gibi bir yer. Duvarlarda Varşova’nın ve gettonun savaş zamanındaki görünümlerinden kareler var. Ama öyle böyle fotolar degil bunlar cidden bu olamaz diyorsunuz. Her şey yerle bir, hani derler ya taş üstünde taş kalmamış aynen o hesap. Acı dolu valla yaa. Fotoğraflardan birinde bir üst geçit ve bir bina gören kuzenim binayı tanıyor ve gözlerine inanamadığını söylüyor.



Böylesine neredeyse her şeyin yenilendiği bir şehirde eskiden kalma yapıların olması insanı şaşırtıyor haliyle. Buradan sonraki mekanımız belli artık o binayı yakından görmek için yola düşebiliriz!
Binayı bulmamız pek zor olmadı aynı o eski fotolardaki gibi karşımızda duruyor işte öylesine. Etrafındaki çoğu şey gitmesine rağmen. Bi anda siyah beyaz’a dönüyoruz, eskiyi yaşıyoruz. 

kafenin bulundugu günümüze kalan bina
Binanın hemen altında bulunan ve gerçekten de çok beğendiğim Chlodna 25 adlı kafeye oturuyoruz. Buraya kesinlikle gitmelisiniz. Ben gerçekten çok beğendim. Hem soğuktan korunduğumuz için hem de gerçekten güzel vakit geçirdiğimiz için birkaç saatimiz de burada geçiyor. Hoşnut bir şekilde ayrılıyoruz buradan da.
kafenin birkaç fotosu için tıklayın :)

Saatler geç olmaya başlamış bu akşam kuzenim ve eşi operaya gidecekleri için beni otobüsüme bırakamayacaklar o yüzden biraz tek başıma takılıp otobüse kendim gideceğim. Eve dönüp hazırlanmaya başlıyoruz.  Evden ayrılma vakti geliyor, beni otobüs terminaline yakın bir mesafede bulunan bir alışveriş merkezine bırakıyorlar. Ben birazcık kitap bakıyorum sonra kendime bir çay alıp Riga’ya geri dönmenin de güzel bir şey olduğunu düşünerek telkinlerde bulunuyorum kendimce.
Coffee Heavenda son zamanlar :) 
Güzel geçen kısa bir tatilin ardından mutluyum, bu mutlulugumda en büyük pay tabii ki de kuzenim ve Olga’nın payı çok büyük, güzel vakit geçirdik. Uzun zaman sonra onları görmek de iyi oldu. Diğer paylar ise yeni yerler görmüş olmak, kafamı biraz daha rahatlatmış olmam. Takvimdeki geriye kalan gün sayıları gittikçe azalıyor ya bir de ona seviniyorum! J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder