18 Ekim 2011 Salı

Stockholm

17.10.2011

İki hafta sonu da üst üste geziye çıkmak benim için de beklenmeyen bir gelişme oldu ama tamamen unutmuşum yahu! Bu gezi neredeyse bir ay öncesinden planlanmıştı, bir şekilde arkadaşlarım indirim buldular ve önceden biletlere 14 Lat vererek sahip olduk! Stockholm’e feribotla! Hani yine şu büyük olanlarla. Bu yolcu feribotu Rigadan sizi alıyor 17 saatte Stockholm’e goturuyor, aksama kadar Stockholm’de takılıyorsunuz sonra tekrar Riga, neden olmasın hem ucuza, hem arkadaşlarla… Hem de havalar soğumadan yeni bir yer eklemiş olmak gezi defterime kulağa hiç de fena gelmedi doğrusu..

Pazar günü 17 de kalabalık bir İspanyol grupla yola cıktık... 
Ne yapalım arkadaşlarımızın hepsi İspanyol. Feribot 9 katlıydı ve biz 2. Katta kalıyorduk yani suyun altında.. Odalar 4 kişilik, banyo tuvalet falan içinde.. Yani kötü değil,  bizim yapacağımız yolculuk için yaşanabilir bir yer.. Odamı yine tanımadığım bir İspanyol çiftle paylaşıyordum. Ama bu durum artık alışkın olduğum bir durumdu. Ayrıca odamıza dördüncü kişinin gelmemiş olması da beni sevindirdi. Aslında odada sanki çok kalacakmısım gibi, neden böyle sevindim bilemedim simdi.. Neyse. 
Feribotta hiç bu kadar uzun süre yolculuk yapmamıstım daha önce… Yani denize karşı mide bulantısı gibi şikayetlerimin olup olmayacağını bilemiyordum haliyle. Neyse, güzel bir gece geçirdim denebilir. Yine her feribotta olduğu gibi içinde parfüm mağazası, marketi, birden fazla lokantasıyla hee bir de barıyla falan feribot güzel denilebilirdi.. En üst katta bulunan ve çoğunluğu camla kaplı olan panorama barda gün batımını Baltık denizinin üzerinden izlemek çok güzeldi. Gün batımı sanırım baya baya bir saatten fazla sürdü çünkü hani böyle gidiyorsun gidiyorsun güneş batmıyor ya ondanJ Orda oturup çayımı içmek gerçekten de güzeldi. 
Bir ara –bu feribotun açık alanı da var, çıkabiliyorsunuz- dışarı da çıktım ama rüzgarlı ve soğuktu. Yine Panorama barda kalmayı tercih ettim. Hava iyice karardıktan ve epeyce yol aldıktan sonra, dalgalar boy göstermeye başladılar. Gerçekten ayakta durmak imkansızdı. En üst katta bulunan disko-club karışımı yerde, dans etmenize gerek yok dalgalar sayesinde zaten düz duramıyorsunuz…
Tüm bunlara ragmen eglendim. Ama mide bulantısı hafiften yaşadım. O kadar da olsun.. Uyumakta da sorun yaşamadım pek fazla. Ama ikinci katta kalıyor oldugunu düşündügünde biraz insan bir tuhaf oluyor. 2. Kat demek suyun içi demek bazen kendimi bi akvaryumda hissettim.
Sabah uyandırma servisi ile varmamıza bir saat kala uyandırıldık. Hemen panorama bara gidip nasıl yerlerden geçiyoruz görmek istedim. Kahvemi de orda içtim.. Geride bıraktığımız kıyılar, adacık gibi kıta parçaları genelde ormanlık alandı fakat böyle bizim dağ başı diye tabir edeceğimiz yerlerde-tabii ki tatlı IKEA tarz ahşap- dagınık şekilde yayılmıs evler vardı. Acıkcası bu goruntu hem şaşırtıcı hem de ne bileyim güzeldi işte.
Stockholme vardıgımızda bir şey göremedim ilk olarak, ilk hissiyat aşırı soguk bir havaydı. Bir de sis vardı. Saat 9-10 civari ordaydık ve güneş yoktu. Liman da diger gördügüm limanlar gibi degildi. Daha bir ticarete açık oldugu belliydi. Otobuse binip merkeze gittik. Otobusle gectigimiz yerler, apartmanlar bana cok tanıdık geldi. İstanbul’da, İzmir’de herhangi bir büyük şehir de rahatlıkla karsılaşabileceğiniz tarzda ‘tanıdık’ yapılardı işte. Kendimi bi anda özlem duydugum yurt topragında hissettim. 
Bu durum kısa sürdü tabii ki deJ cunku kendimizi bi anda işlek, mağazalarla dolu sokaklarda bulduk. Her köşede dünyaca ünlü görmeye alışkın oldugumuz ya da olmadıgımız reklamlar-markalar ve digerleri. Yani incelenmesi gereken cok şey vardı. Rigadan sonra bi anda kalabalıgın icine düsünce hosuma da gitmedi degil. Bunlardan en dikkat çekicisi ve sanırım en ünlü olanı da Kungsgatan "King's Street" anlamında gelen sokaktı. 
Bu ve bunun civarında bulunan herhangi bir sokakta aradıgınız yiyecek giyecek vb. seyleri bulmanız gercekten cok kolay. 

Kendi gözümden King' Street


Biraz bu sokaklarda yurudukten sonra “Stockholm Palace” ta yerimizi aldık. Burası Krallıgın resmi yerleşkesi mi desem öyle bir şey Kraliyete ait makamlar burada yer almakta. Acıkcası etkileyici bir görünüşü var. İçini de gezilebilecek kadar gezmek isterdik fakat pazartesi günü ziyarete kapalıydı.


Stockholm Palace'tan bir görüntü


Neyse biz de rotamızı başka yönlere çevirdik. Bu arada neredeyse dikkatinizi çekmemesi mumkun olmayan bir “şehir simgesi” haline gelmiş City Hall’i görmelisiniz. İçinde kafeler, konferans-tören salonları bulunduran adeta turistlerin en ugrak noktası. Biz orada bulunamadık ama görmek bile hoş bir şeydi. 

City Hall'e uzaktan bir bakis


Rotamızı Gamla Stan’a çevirdik. Burası Stockholm’ün Old Town’ı olarak anılıyor. Ufak güzel kafeler, mağazalar bulunuyor. Ama emin olun yaz aylarında daha eglenceli, dolu bir yer olacaktır. Bu zamanda sadece eski tip, ince, dar sevimli çatılara ve görünüme sahip binalardır göreceginiz. Bir de dik dik merdivenler sokak aralarında karşınıza çıkabilir. Bu sokakta bulunan Sankt Nikolai kyrka-Stockholm Cathedral olarak adlandırılan en eski kiliseyi de görebilirsiniz..

Stockholm Kathedralinden bir kare


Daha ilerlemek gerekirse Opera binası, tiyatro binası, ulusal müze ve daha birçoğu görülmeye değer yerler. Ama çok vakit gerektiren yerler. Siz siz olun kısa süre için gitmeyin J

Old Town ara sokaklardan bir görüntü
Ara sokaklarda epeyce gezdikten sonra Biz tercihimizi şehri tepeden görme yönünde kullandık.. Ve iyi de yaptık. Katarinahissen adı verilen ve şehrin büyük bir bölümünü görebileceginiz yere gittik. Görüntü gerçekten güzeldi keşke biraz da güneş olsaydıJ
Katarinahissen adı verilen yer

Görunen muhtesem manzaranın sadece bir kısmı


Bu şehirde gezerken binalar, ayrı bir havası olan İskandinav stili hemen dikkatinizi çekiyor. Ben bu stilden çogu zaman hoşlanıyorum. Sade, gösterişten uzak degil. Basit gibi görünen ama fonksiyonel olan bir tarz. Ama bazen bu tarz yok artık dedirtebiliyor. Burada gordugum McDonald’s dükkanları diger bir çok yerde gördüklerimden çok farklıydı.
Düz beyaz lake masalar, ufak puflar. Ya da daha şık görünümlü masalar bu yani. Düz, farklı digerlerine göre çok farklı. Menülerde aşırı bi degisiklik oldugunu sanmıyorum ama açıkcası bilmiyorum-cünkü McDonalds yemem.
McDonaldslardan sadece biri, daha şık olanlarını gördüm.Bu foto internetten

Sokaklarda gezerken cok farklı heykeller görmeniz mümkün bunlardan bence en ilginç olanı Ulusal Tiyatro binasının köşesinde bulunan, yılın her mevsiminde karnı sıcacık olan heykeldi. O sogukta o sıcacık karınlı heykele bir sarıldım resmen bırakmak istemedim. Bu heykelin yapılıs hikayesinden emin degilim ama fakirleri hatırlatmak için olabilirmiş, bir arkadaşımın söyledigine göre. Ne olursa olsun yine de entresan bir heykel. Buradan da fotograflarını görebilirsinizJ Heykeli yapan sanatçı için- insan ihtiyaçlarını akıllıca bir şekilde sihirli bir yolla anlatmıştır deniliyor. Ki gerçekten oyle yanakları elleri diger her yeri sogukken karnının sıcak olması sihir!



O soğukta seni bulduguma cok sevindim canım! 

Şunu söylemeliyim ki Stockholm müzeler açısından oldukça zengin. Turizm merkezinden aldıgınız gezi kitapcıgınızda gezicek yerler genelde müzeler. Diger ulkeler-sehirlerdeki gibi old town olayları falan pek degil…Tabii bizim müze gezmek icin vaktimiz olmadı.. Kısmetse başka geniş zamanları yaşamak isterim Stockholmde. Hatta bu geniş zamanlar yaz zamanları olursa hoşuma gider. O kafeleri, güzel sokakları, yeşil parkları cidden hayal edemiyorum kim bilir ne kadar güzel olur. Kim bilir belki yolum yazın düşer yine buralara. Ve ilan ederim tüm geniş zamanlarımı buradan..
Buradan bu seferlik aktaracaklarım bu kadar, minicik ufacık bir parça:)

Notlar: 
Stockholm de kıyaslayınca Riga’ya göre pahalı bi yer. Bu durumda Türkiyeye göre zaten pahalı oluyor.:)
Aynı zamanda eğer alkollü içecek satın almak istiyorsanız sadece belirli mağazalardan, sanırım saat aksam 6ya kadar alabiliyorsunuz. Çok da ucuz olmadığını duydum.

Buraya dair duydugum en ilginç şeylerden biri bir İsveçli arkadaşımın söylediği “cumartesi-şeker günü”  eşleşmesiydi. Şöyle ki İsveçte, tam olarak geleneksel olmasa da çoğu aile çocuklarına şekerlemeleri sadece cumartesi günü veriyorlarmış. Onun dısında cocukların şekerleme yemesi pek mümkün değilmiş. Tüm cocuklar o yüzden kendilerini en mutlu cumartesi günleri hissediyorlarmış. J

Mutlu cumartesiler çocuklar! :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder