17.10.2011
İki hafta sonu da üst üste geziye çıkmak benim için de beklenmeyen bir gelişme oldu ama tamamen unutmuşum yahu! Bu gezi neredeyse bir ay öncesinden planlanmıştı, bir şekilde arkadaşlarım indirim buldular ve önceden biletlere 14 Lat vererek sahip olduk! Stockholm’e feribotla! Hani yine şu büyük olanlarla. Bu yolcu feribotu Rigadan sizi alıyor 17 saatte Stockholm’e goturuyor, aksama kadar Stockholm’de takılıyorsunuz sonra tekrar Riga, neden olmasın hem ucuza, hem arkadaşlarla… Hem de havalar soğumadan yeni bir yer eklemiş olmak gezi defterime kulağa hiç de fena gelmedi doğrusu..
Pazar günü
17 de kalabalık bir İspanyol grupla yola cıktık...
Ne yapalım arkadaşlarımızın
hepsi İspanyol. Feribot 9 katlıydı ve biz 2. Katta kalıyorduk yani suyun
altında.. Odalar 4 kişilik, banyo tuvalet falan içinde.. Yani kötü değil, bizim yapacağımız yolculuk için yaşanabilir
bir yer.. Odamı yine tanımadığım bir İspanyol çiftle paylaşıyordum. Ama bu
durum artık alışkın olduğum bir durumdu. Ayrıca odamıza dördüncü kişinin
gelmemiş olması da beni sevindirdi. Aslında odada sanki çok kalacakmısım gibi,
neden böyle sevindim bilemedim simdi.. Neyse.
Feribotta hiç bu kadar uzun süre
yolculuk yapmamıstım daha önce… Yani denize karşı mide bulantısı gibi
şikayetlerimin olup olmayacağını bilemiyordum haliyle. Neyse, güzel bir gece
geçirdim denebilir. Yine her feribotta olduğu gibi içinde parfüm mağazası,
marketi, birden fazla lokantasıyla hee bir de barıyla falan feribot güzel
denilebilirdi.. En üst katta bulunan ve çoğunluğu camla kaplı olan panorama
barda gün batımını Baltık denizinin üzerinden izlemek çok güzeldi. Gün batımı
sanırım baya baya bir saatten fazla sürdü çünkü hani böyle gidiyorsun
gidiyorsun güneş batmıyor ya ondanJ Orda oturup çayımı içmek
gerçekten de güzeldi.
Bir ara –bu feribotun açık alanı da var,
çıkabiliyorsunuz- dışarı da çıktım ama rüzgarlı ve soğuktu. Yine Panorama barda
kalmayı tercih ettim. Hava iyice karardıktan ve epeyce yol aldıktan sonra,
dalgalar boy göstermeye başladılar. Gerçekten ayakta durmak imkansızdı. En üst
katta bulunan disko-club karışımı yerde, dans etmenize gerek yok dalgalar
sayesinde zaten düz duramıyorsunuz…
Tüm bunlara
ragmen eglendim. Ama mide bulantısı hafiften yaşadım. O kadar da olsun..
Uyumakta da sorun yaşamadım pek fazla. Ama ikinci katta kalıyor oldugunu
düşündügünde biraz insan bir tuhaf oluyor. 2. Kat demek suyun içi demek bazen
kendimi bi akvaryumda hissettim.
Sabah
uyandırma servisi ile varmamıza bir saat kala uyandırıldık. Hemen panorama bara
gidip nasıl yerlerden geçiyoruz görmek istedim. Kahvemi de orda içtim.. Geride bıraktığımız
kıyılar, adacık gibi kıta parçaları genelde ormanlık alandı fakat böyle bizim dağ
başı diye tabir edeceğimiz yerlerde-tabii ki tatlı IKEA tarz ahşap- dagınık
şekilde yayılmıs evler vardı. Acıkcası bu goruntu hem şaşırtıcı hem de ne
bileyim güzeldi işte.
Stockholme
vardıgımızda bir şey göremedim ilk olarak, ilk hissiyat aşırı soguk bir
havaydı. Bir de sis vardı. Saat 9-10 civari ordaydık ve güneş yoktu. Liman da
diger gördügüm limanlar gibi degildi. Daha bir ticarete açık oldugu belliydi.
Otobuse binip merkeze gittik. Otobusle gectigimiz yerler, apartmanlar bana cok
tanıdık geldi. İstanbul’da, İzmir’de herhangi bir büyük şehir de rahatlıkla karsılaşabileceğiniz
tarzda ‘tanıdık’ yapılardı işte. Kendimi bi anda özlem duydugum yurt topragında
hissettim.
Bu durum kısa sürdü tabii ki deJ cunku kendimizi bi anda
işlek, mağazalarla dolu sokaklarda bulduk. Her köşede dünyaca ünlü görmeye
alışkın oldugumuz ya da olmadıgımız reklamlar-markalar ve digerleri. Yani
incelenmesi gereken cok şey vardı. Rigadan sonra bi anda kalabalıgın icine
düsünce hosuma da gitmedi degil. Bunlardan en dikkat çekicisi ve sanırım en
ünlü olanı da Kungsgatan "King's
Street" anlamında gelen sokaktı.
Bu ve bunun civarında bulunan herhangi
bir sokakta aradıgınız yiyecek giyecek vb. seyleri bulmanız gercekten cok
kolay.
Kendi gözümden King' Street |
Biraz bu sokaklarda yurudukten sonra “Stockholm Palace” ta
yerimizi aldık. Burası Krallıgın resmi yerleşkesi mi desem öyle bir şey
Kraliyete ait makamlar burada yer almakta. Acıkcası etkileyici bir görünüşü
var. İçini de gezilebilecek kadar gezmek isterdik fakat pazartesi günü ziyarete
kapalıydı.
http://www.earthpano.com/sweden/stockholm/royalcastle/royalcastle1.htm
belki bunla yetinebiliriz!
Stockholm Palace'tan bir görüntü |
Neyse biz
de rotamızı başka yönlere çevirdik. Bu arada neredeyse dikkatinizi çekmemesi
mumkun olmayan bir “şehir simgesi” haline gelmiş City Hall’i görmelisiniz.
İçinde kafeler, konferans-tören salonları bulunduran adeta turistlerin en ugrak
noktası. Biz orada bulunamadık ama görmek bile hoş bir şeydi.
City Hall'e uzaktan bir bakis |
Rotamızı Gamla
Stan’a çevirdik. Burası Stockholm’ün Old Town’ı olarak anılıyor. Ufak güzel
kafeler, mağazalar bulunuyor. Ama emin olun yaz aylarında daha eglenceli, dolu
bir yer olacaktır. Bu zamanda sadece eski tip, ince, dar sevimli çatılara ve
görünüme sahip binalardır göreceginiz. Bir de dik dik merdivenler sokak
aralarında karşınıza çıkabilir. Bu sokakta bulunan Sankt Nikolai kyrka-Stockholm Cathedral olarak adlandırılan en eski
kiliseyi de görebilirsiniz..
Stockholm Kathedralinden bir kare |
Daha
ilerlemek gerekirse Opera binası, tiyatro binası, ulusal müze ve daha birçoğu
görülmeye değer yerler. Ama çok vakit gerektiren yerler. Siz siz olun kısa süre
için gitmeyin J
Old Town ara sokaklardan bir görüntü |
Ara
sokaklarda epeyce gezdikten sonra Biz tercihimizi şehri tepeden görme yönünde
kullandık.. Ve iyi de yaptık. Katarinahissen adı verilen ve şehrin büyük bir
bölümünü görebileceginiz yere gittik. Görüntü gerçekten güzeldi keşke biraz da
güneş olsaydıJ
Katarinahissen adı verilen yer |
Görunen muhtesem manzaranın sadece bir kısmı |
Bu şehirde gezerken binalar, ayrı bir havası olan İskandinav stili hemen dikkatinizi
çekiyor. Ben bu stilden çogu zaman hoşlanıyorum. Sade, gösterişten uzak degil.
Basit gibi görünen ama fonksiyonel olan bir tarz. Ama bazen bu tarz yok artık
dedirtebiliyor. Burada gordugum McDonald’s dükkanları diger bir çok yerde
gördüklerimden çok farklıydı.
Düz beyaz
lake masalar, ufak puflar. Ya da daha şık görünümlü masalar bu yani. Düz,
farklı digerlerine göre çok farklı. Menülerde aşırı bi degisiklik oldugunu
sanmıyorum ama açıkcası bilmiyorum-cünkü McDonalds yemem.
McDonaldslardan sadece biri, daha şık olanlarını gördüm.Bu foto internetten |
Sokaklarda
gezerken cok farklı heykeller görmeniz mümkün bunlardan bence en ilginç olanı
Ulusal Tiyatro binasının köşesinde bulunan, yılın her mevsiminde karnı sıcacık
olan heykeldi. O sogukta o sıcacık karınlı heykele bir sarıldım resmen bırakmak
istemedim. Bu heykelin yapılıs hikayesinden emin degilim ama fakirleri
hatırlatmak için olabilirmiş, bir arkadaşımın söyledigine göre. Ne olursa olsun
yine de entresan bir heykel. Buradan da fotograflarını görebilirsinizJ Heykeli yapan sanatçı için-
insan ihtiyaçlarını akıllıca bir şekilde sihirli bir yolla anlatmıştır
deniliyor. Ki gerçekten oyle yanakları elleri diger her yeri sogukken karnının
sıcak olması sihir!
O soğukta seni bulduguma cok sevindim canım! |
Şunu
söylemeliyim ki Stockholm müzeler açısından oldukça zengin. Turizm merkezinden
aldıgınız gezi kitapcıgınızda gezicek yerler genelde müzeler. Diger
ulkeler-sehirlerdeki gibi old town olayları falan pek degil…Tabii bizim müze
gezmek icin vaktimiz olmadı.. Kısmetse başka geniş zamanları yaşamak isterim
Stockholmde. Hatta bu geniş zamanlar yaz zamanları olursa hoşuma gider. O
kafeleri, güzel sokakları, yeşil parkları cidden hayal edemiyorum kim bilir ne
kadar güzel olur. Kim bilir belki yolum yazın düşer yine buralara. Ve ilan
ederim tüm geniş zamanlarımı buradan..
Buradan bu seferlik aktaracaklarım bu kadar, minicik ufacık bir parça:)
Notlar:
Stockholm de kıyaslayınca Riga’ya göre pahalı bi yer. Bu durumda Türkiyeye göre
zaten pahalı oluyor.:)
Aynı
zamanda eğer alkollü içecek satın almak istiyorsanız sadece belirli
mağazalardan, sanırım saat aksam 6ya kadar alabiliyorsunuz. Çok da ucuz olmadığını
duydum.
Buraya dair duydugum en ilginç şeylerden biri bir İsveçli arkadaşımın söylediği “cumartesi-şeker
günü” eşleşmesiydi. Şöyle ki İsveçte,
tam olarak geleneksel olmasa da çoğu aile çocuklarına şekerlemeleri sadece
cumartesi günü veriyorlarmış. Onun dısında cocukların şekerleme yemesi pek
mümkün değilmiş. Tüm cocuklar o yüzden kendilerini en mutlu cumartesi günleri
hissediyorlarmış. J
Mutlu cumartesiler çocuklar! :)) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder