9 Ekim 2011 Pazar

Helsinki



Tallinndeki kısa ama tatlı zamanlarımızdan sonra erkenden uyanmak ve Helsinki icin feribota yetismemiz gerekiyordu. Hal böyle olunca Tallinnde gece hayatı adına yaptıgımız tek etkinlik uyumak oldu. Neden biletimizi de sabahın 7.30una almıs oldugumuzu hala anlayabilmiş degilim. Sanırım Helsinki büyük, cok zaman harcamak gerekir falan diye düsündük! Neyse saat 7.30 da feribot demek check-in 1 saat öncesinden baslıyor demek ve 1 saat ya da 45 dakika oncesinden orda olmak demek. Hic bilmedigin bir sehirde hic bilmedigin bir yere gitme cabasını, kaybolma riskini de bunlara eklersen 6 da kalktık.. Hemen hazırlandık.. Ve yola koyulduk.. Gidecegimiz yer harita uzerinden bakıldıgında cok uzakta sayılmazdı... Liman da D kapısına gitmemiz gerekiyordu... Hava bildiginiz geceydi. Zifiri karanlık dersin ya, ondan da koyu..Elimizde haritalar. Hava felaket soguktu.. Yolun kıyısından yuruyen iki kızcagız bildiginiz tipik turistler... İnsanlar sokakta öbeklenmişler bazı köşelere partilerden yeni dönülüyor.. Bagrılarak konusuluyor, aldırmadan davranılıyor. Zaten kimse de aldırmıyor.... Ben hayatımda hic böyle bir sey yasamadım... Boyle karanlıkta, ana yolda ama bilinmeyen bi yolda zamanla yarısmak... Ve korkmamak... Hatta bu durumdan tuhaf bir sekilde zevk almak.. Sanırım bu maceraya baslarken de hissetmek istedigim buydu... Bunu anladım. Ve bunu hissetmek guzeldi. Eger bunu İstanbul, İzmir ya da baska bir yerde yapmaya kalkacak olsam. Yok yok dusunmeyelim bile biz hikayemize dönelim... 
Gidecegimiz yeri bulmamız zaman aldı ama tam da vaktinde oradaydık.. Acıkcası liman sandıgımdan cok daha buyuktu... Resmen iskeleye girdiginizde kendinizi havalimanında hissediyorsunuz. Hatta acıkca şunu bile diyebilirm ki Tallinndeki iskele, Rigadaki havalimanından büyüktür! İnanmazsanız gelin görün...
Bizi bekleyen "feribotun" bakın tırnak icine alıyorum cunku feribot demek orta boy hani İstanbuldan Bursaya gecersin olmadı İstanbulda yaka degistirirsin falan o boyutlarda bekliyorsun. Bizim feribot devdi... Haliyle ona giden yolda dev ve uzundu.. Ucaga binerken gectiginiz körüklerin 5 katı belki de belki de daha uzun... Etkileyiciydi. Feribota bindik, güzel bi manzara ile kahvaltımız çayımız. Güne güzel başlamıştık. Feribotla 2 saat sürüyor yolculuk, bilet fiyatı aldıgnız saate gore degisir ama biz birine 22 digerine ise 19Euro ödedik. Bu civarlarda olur muhtemelen. Feribot icinde bulunan market, parfumeri falan güzeldi gezilebilir. Ama marketi gezerken göreceginiz milyonlarca çeşit çikolatalara karsı tedbirli olun.. Hepsini almak istiyorsunuz! Sakın o hain tuzaga düşmeyin:)))

Bindiğimiz Feribot tam anlamıyla buydu işte...:)

 Helsinkiye indigimizde elimizde ne bir harita ne de nereye gidecegimiz hakkında bir fikrimiz vardı. Ve hava cidden soguktu… Özellikle deniz kenarı olması ve rüzgarın olması bizi biraz üşüttü. Aslında ben kar bekliyordum ama kar yoktu ve bence olmaması cok da iyi güzel oldu. Gördügümüz ilk güvenlik görevlilerine merkeze nasıl gidecegimizi sorduk ve onlar da bize hemen anlattılar hatta cıkarıp harita verdiler. Cok yardım sever insanlardı yani yine aynı Tallinn’deki gibi. Otobus hemen iskelenin yakınından kalkıyor ve 1-2 euroya tek biniş hakkı olan biletlerden alabiliyorsunuz iskelenin icindeki makinadan. Otobus bizi merkezdeki tren istasyonuna bıraktı.. Burdan sonraki ilk amacımız turist bilgi merkezini bulup kendimize yeni bir rota belirlemekti. İlk izlenim ise, Helsinki önce Tallinden sonra da Rigadan daha büyük ve daha şehrimsi bir görünüme sahipti. Magazalarla dolu geniş caddeleri, o caddelerin ortasından gecen tramvaylari ile bana bi an istiklal’i andırmadı degil yani..Bi de her köşede Avrupada olması gereken ama Rigada nedense bulunmayan markaları görmek insanı ayrı bir sevindiriyor tabii ki ( yaşasın her köşeden çıkan H&M ler!!! J ) Pazar gunu oldugu icin magazaların cogu kapalıydı ya da 12 gibi acılacaktı. Biz de kafamızda gitmek istediklerimizi işaretledik ve sonra tekrar donmeye karar verdik. Turist bilgi merkezine gittik.
Bize gitmemizi önerdikleri yerler arasında feribotla 20 dakika uzaklıkta olan 18-19.yy dan kalma dunyanın en büyük  tarihi denizcilik kalesi tarzında bir ada olan Suomenlinna da vardı. Bu fikir bize birazcık uzak göründü hem yorgunduk hem de Helsinkiye daha yeni gelmiştik. Ve orayı gezmemiz yaklasık 2-4 saat arası bir zaman alacaktı.. Sonuc olarak gitmedik ama gitmemekle iyi mi yaptık kötü mü bilemiyorum, giden birisi varsa sorup ogrenecegim. Ama o giden birisinin bir Türk vatandası olması cok önemli:D Objektif olması açısından yani..
Uspenski Cathedral



 İlk olarak Uspenski Katedraline gittik. 1868 yılında tamamlanan bu yapı Batı Avrupanın en büyük Ortodoks kilisesiymiş. Fotografta da goreceginiz gibi altın kubbemsi detaylarıyla Finlandiya tarihi üzerinde, Rus sembollerinin etkisinin acıkca bir örnegidir. Ve gercekten büyüleyici, hem içi hem de dışı. Pazar oldugu için küçük bir duaya da katılmış olduk. Cümlemize amin! :D


Daha sonra yolumuzun üzerinde olan Market Square olarak adlandırılan bircok cadırımsı seylerde yemeklerin, kafelerin hediyelik esyacıların bulundugu deniz kenarında bulunan yere ugradık. Burası da gerek balık ekmekçileriyle gerek esnafıyla falan bana yine Türkiyeden bir yerleri çağriştırdı. Kendimi bir tuhaf hissettim. Bütün kalabalık neredeyse buradaydı. Böyle kalabalık görmek de benim hosuma gitti acıkcası. Buralarda kalabalıga hasret kalabiliyorsunuz bazen.. 


Havis Amanda
Deniz kenarından iceri gecerken Havis Amanda- kısacası bu heykeli görmeniz gayet mumkun. Kendisi Baltık Denizinin ve Helsinkinin yukselisi-yeniden doğuşunu simgelemekteymiş. Düşünüyorumda bu Baltık ülkeleri yazın gercekten de güzel olur. Soguk hava insanın elini baglıyor. En azında biz birazcık güneş gördük. Güneşli yerler soguk olmasa da gölgeler de üşümemek gibi bir şansınız yok J Ara sokaklarda gezdik te gezdik ara sokakların hakkını verdik adeta.

Ve Helsinki Katedralinin oldugu yere gittik. Uzaktan bakıldıgında kendisine ulasmak icin tırmanılması gerekilen bir suru uzun merdivenleriyle gercekten güzel görünen bu yapı 1822-1852 yılları arasında inşa edilmiş. Bu Katedralin bulundugu alan aynı zamanda Senato binası, Helsinki Universitesinin ana binası, Finlandiya Ulusal Kütüphanesi gibi Neoklasik mimari yapı örneklerini bünyesinde bulunduruyor. Gelelim ki Katedralin içi, düz duvar yani..Beklediginiz kadar ihtişamli degil. Ama tabii ki de görülmeye deger.

Merdivenlerde oturup güneslendik:))
Ara sokaklardaki turumuza devam ettik ve güzel kafeler bulduk, film cekimi tarzı şeyler gördük. Ve hayatımda ilk defa birazcık marul, üç dilim domates, bir kasık dilimlenmiş köz biber icin yaklasık 8 euro ödedim. Yiyemedim bile. Bi soguk su bana yetti yani. Tam anlamıyla rezaletti. Ve fiyatlar Tallinn’e göre tabii ki de uçuktu. Minik suların fiyatlarına deginmiyorum bile. Bunu bilerek gidin benden söylemesi. 

hadi afiyet olsun bana! 
Yine de güzel bir gün geçirdik. Helsinki görülmesi gereken yerlerden biri olabilir, gönül isterdi ki kalalım hatta yazın da gelelim ama bize ayrılan sürenin sonu bu.. Elveda Helsinki!   


**
Ufak detaylar: Helsinkiden dönüşte bindigimiz feribotun İstanbul feribotları boyutlarında gelmesi, içinin buz gibi olması, Tallinnde otobus terminalinde hicbir sey olmaması, en yakın yerin bir pizzacı olması ve pizzalarının cok guzel olması,ulkeler arası otobuslerin rezalet olması ve cok soguk olması,sevgiliden alınan atkının sadece sizi ısıttıgı gercekleriyle birlikte sonunda sabah saat 3 ve Rigadayız!!
 :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder